Uzak da olsam sanatını, kişiliğini her zaman duyumsadığım bir şair:
Fatma
Hatun Esen’den söz ediyorum. Samsunlu bir şair dostum… Beş yıl önce ayni
Yayınevinde yazmamızdan ötürü, İzmir kitap fuarında tanışmıştım. Öyle sıcak
davranışı, öylesine içten bir dostluk sergileyişi vardı ki; bunu anlatmak
gerçekten çok zor. Bunun yarattığı birliktelik bu güne kadar sürdü. Umarım bundan
sonra da devam eder.
İşte bu
çıtı-pıtı kardeşim, hep gülen bakışının en anlamlı gizemini yüreğime
yönlendirirken, elime bir kitap tutuşturmuştu… “BEN YAŞAMA GÜLÜMSEMEYİ SEÇTİM”
Başlığını, kitabın kapağında okuyunca doğrusunu söylemek gerekirse, uzun süre sesiz
kalmayı yeğledim. Zira gülüşünün rengi oldukça buruk gelmişti yüreğime… Gülüşün
rengi olur mu hiç demeyin. Elbette olur. İmgeyi yakalaya-bildiğince, onun anlam giyineğini
üstüne giydiğin sürece, bakışın rengi bal gibi olur. Hatta tadı bile… Onun için
demez miyiz, “Neden acı acı bakıyorsun? Diye…”
Fatma Hatunu yaptığı sanatı anlamıyla sevgili
şair dostum Refik Uğurdan da dinlemiştim. “Sözcüklere kelebek örneği dokunan
şair” demişti. Kelebekleri iyi bilirim, kısa ömürlerini büyük mutluluklara
adadıkları için her çiçeğe, her ışığa ulaşmaya çalışırlar… Bu davranış bir
adanmışlıktır… Peki, şimdi şu soruyu sormamın zamanı gelmedi mi? “BEN YAŞAMA
GÜLÜMSEMEYİ SEÇTİM?” deyimi ne anlama geliyor? Hepinizin sustuğunu görüyorum. Ama
ben susmayacağım, çünkü yanıtını hemen söyleyip sizleri bu sıkıntıdan
kurtaracağım. Yaşamı doğallığıyla kabullenme; sevince de, acıya da
gülümseyebilme edimi kazanmak en kısa yanıt! Esen’in de yaptığı bu…
“Hırçınsın, öfkeli / Yaramaz çocuklar gibi
/ Biri gelir biri gider güzellerin/ Hünerin çapkınlık senin / Kime bakarsan bak
/ İki bağışlanmış günah gibi / Hep gülümseyeceğim sözlerine / Taş atıp kırsan
cam kalbimi / Toplayıp kırıklarını / Yine gülümseyeceğim / Ben yaşama
gülümsemeyi seçtim / Gülümseyeceğim /Sana bile gülümseyeceğim.”
Diye biten
şiiri, yazımın girişinde anlatmaya çalıştıklarımın özeti değil mi?
Her canlının
bir yaşam özeti vardır. Fatma Hatun’un yaşamı da aynen bizimkiler gibi olumlu,
olumsuzluklarla doludur muhakkak. Şiirindeki duygu kırılmalarından anladığım
kadarıyla az da olsa olumsuzlukları fazla yaşamışa benziyor, bencileyin… Bu her
yazarın kaderidir, çok zamanda sermayesidir. Çünkü bunlardır onu söyleten, şair
yapan! Sanatını besleyen… Sıradan bir kişi hiçbir zaman tepkili davranmaz. Ama
toplum adına olduğu kadar, bireysel davranmak diye ilke vardır. Bu da sanat
yapan kişinin işidir. Güzel şairimizi işte böyle bir kategorinin içinde
görüyor, her iki duyarlılığını da abartmadan, kişiliğine yakışır, sade ve
anlaşılır biçimde, okuyana anlatmaya çalıştığını görüyorum. Bakın bunu ne güzel
yansıtmış:
“Kese kâğıdı ile babamın ellerinde eve
gelen / Sobanın üzerinde pişen / Sıcacık anılar biriktirdiğim / Masallarım,
düşlerim, sevgilerim ve umut dolu / Kestane akşamlarım var benim…”
Sanat ve sanatçı da “son” diye bir tanımlama yoktur. O hep sahip
olduğunun en iyisini, içinde yaşadığı çağının gereksinimleri ölçüsünde
kendisini izleyenlere sunmaya çalışır. Bunu yaparken kendisiyle barışık
olmadığı zamanlar bile olur. Ama bunu kendi sanat potasında eriterek sanatını
sunduklarına belli etmemeye çalışsa da, söylemleri ya da yazdıklarının birçoğu aksini
söyler. Bu öyle bir zıtlıktır ki; olgunluk söylemi, başlangıç dönemi kadar
sivri uçlu olsa da batıcı değildir. Okuyanı acıtmaz. Üstelik düşündürür. İşte
bu süreç yazanın olgunluk, ustalık dönemidir. Esen’in böyle kıvançlı bir
dönemin içinde olduğunu görüyor ve biliyorum. Çünkü söyleyeceklerini, eğip
bükmeden, yüreğinden nasıl doğuyorsa olduğu gibi yansıtıyor. Ama bunu yaparken
şiir denen o güzel mucizenin dil oyunlarını yerinde kullandığı kadar, sanatçı
olmanın sorumluluğunu da çok güzel uyguluyor. Bu yönüyle onu sözcük bahçesinde
oyun oynayan yaramaz çocuklar gibi görüyorum. Umarım bu çocuk yüreğini hep
taşır… Bakın yine o çocuk yüreği ne diyor:
“Ne istiyorsun, ne istemiyorsun
açıkla söyle/ Dizelere değil bana söyle /Yorma beni / Toparla kendini ve söyle
İstiyorsan ziyan et bu aşkı! /
İstiyorsan yaşa / Yalım… / İkisine de varım / Sen sadece hangisi onu söyle…”
Nice yapıtlara diyorum, sevgili
Fatma Hatun Esen kardeşim…
BEN YAŞAMA GÜLÜMSEDİM
GÖLKİTAP YAYINCILIK
Değerli dostlar;
Sanat yorumları ve eleştirileri, bunların içinde özellikle de edebiyat,
üç
geleneksel yaklaşım dediğimiz –Projeksiyon -Açımlayıcı şerh –Poetika esaslarına
göre yapılır. Ama
ben Bloğumda eleştiri ve yorum yapmıyorum. Yazar ve şair dostlarımın
kitaplarını tanıtmaya, içerik olarak neler yansıtmaya çalıştıklarından ufak ufak
ipuçlarını vererek, okuyucunun kitabı tanıması için rehberlik yapmaya
çalışıyorum. Aynı zamanda yazarın kimliği hakkında da küçük bilgiler sunuyorum.
O nedenle tanıtım yazılarım belki bu haliyle yadırganabilir. Ama ben kendi
çapımda böyle herkesin anlayabileceği biçimde bir tanıtımı sürdürmeyi
düşünüyorum.
Sürçü lisan
ettiysem affola!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder