Bu ilk yazımda araştırmacı yazar MEHMET ÇOBANIN "İki buçuk Sayfa" adlı Anı romanından söz edeceğim. Roman konu olarak ceza evinde geçen anılardır. Ama cezaya neden olan da 12 Eylül öncesi bir sanat dergisinde 2.5 sayfalık bir makale yazmasının suç sayılması ve iki buçuk yıl hapis cezası ile cezalandırılmasının sosyal ve psikolojik açıdan yansıtılmasıdır. Benim kitap hakkında değerlendirme yazım şöyledir.
Merhabalar
Yaratılış gereği bazı insanların -olmazsa olmaz- denilen tutkuları vardır. İşte bu etmen onların ruh yapısının aynası olduğu gibi, o oranda da değerlidir. Bu özel değerler onları öteki insanlardan ayırır. Birçok okuyan bunun yazma eylemi olduğunu sanırım girişte söylenilen sözlerden sonra hemen anlamıştır. Ama ben yineleyeyim:
Yazmak!..
Yazmak, uğraşların en zoru ama en değerli olanıdır. O nedenle onunla uğraşanlar hep bıçak sırtında yaşarlar. Beğenilmek, beğenilmemek ve eleştirilmek gibi nedenlerden ötürü. Ama bu saydıklarım özellikle de ülkemizde hiç bir zaman bir sanat ya da yaşam kavramı olarak değerlendirilmediği gibi, aksi yönde de hemen saldırıya uğrar. Eğer işi bir sanat gözüyle irdelersek eleştirilmek ve savınızın çürütülmesi gayet normaldir. Ama bunu sanatın dışında tek başına değişmeyen bir kural gibi irdelersek, işte o zaman asıl amacımızın dışına çıkmış oluruz. Bu durum kültür adına az gelişmişlikten başka bir şey değildir.
Bir kitap hakkında özet bilgi verebilmek adına bunca sözcüğü neden yazıyorum, değil mi? Böyle bir soru sormakta haklı olduğunuzu düşünüyorum. Ama "İki Buçuk Sayfa" sayfa adlı kitaba doğrusu böyle bir giriş yapmaya değer diyorum.Neden değer? Çünkü o klasik bir 12 Eylül hikayesi değildir. O fikrinden ötürü ceza evine konulan bir yazın sahibinin değerli anılarıdır...Şimdi sizlere bu yönde ipuçları vermeye çalışacağım.
"İKİ BUÇUK SAYFA" kitabının yazarı Mehmet Çoban, yetişme inancı doğrultusunda bir yaşam biçimi edinir.Bu öyle bir edimdir ki; öğrenme evresinde saygın fikir sahiplerinin ona sunduğu düstur ve öğretiler sonucunda adeta çelikleşip, bükülmeyen değişmeyen hatta boşalmaya hazır bir kimliğe dönüşür. Bu dönüşümde Allah'ın kendisine armağan ettiği yazma eyleminin de etkisi vardır tabii. Dolaysısıyla kendini yazmaya adar.Bir derginin kendisine ayrılan köşesinde düşüncelerini/bildikleri yönünde yazmaya başlar. Başlar başlamasına da, hemen o pusudaki kraldan çok kralcılar ortaya çıkıp -İki buçuk Sayfanın" içinde onun yaşamını etkileyecek hatta kısaltacak sözcükler aramaya başlarlar. Bulurlar da... O zaman zıt duygusal savunucularının azizliğinde - yazısının yönetim ilkelerine ters düşmesi gerekçesiyle- suçlanıp ceza evine girer.
Kitabı okuyana "of" dedirten noktasını yetişme tarzından çok, cezaevi anıları oluşturur.Üstelik bu bölüm anlatının kırılma noktasıdır. Çünkü düşünce ve eylem birliğinde olanlar ve olmayanlarla birlikte aynı çatı altında zorunlu bir yaşamın insan hayatında neler karşılaşabileceğinin çok güzel bir vurgusu yapılmaktadır. Onunda ötesinde hürriyet sınırları belli olan içine alınıp, sevse de, sevmese de aynı kaderi paylaşanların, özgürken asla uyuşamadıkları konuları, orada rahatça tartışıp ortak bir noktayı bulabilmenin güzelliği ustalıkla yansıtılmaktadır.
Farklı düşünce grupları yine vardı ama bu farklılığı yaşanabilir bir ortama çekebilmenin sayısız örnekleri gerçekten okuyanı hayrete düşürmektedir. Elbetteki bu kanatsız düşlerin arasında özlemler ve hasretlikler de vardır. Zira her özgür insan gibi hapse girmiş insanların da özlemleri, hasretleri söz konusudur. Doğduğu yer, doyduğu yer, anası, babası, eşi ve çocukları...Bunlar çok farklı bir gözlem ve yürekten hissedilir nitelikte gözler önüne bir bir serilmektedir. Hem öyle bir üslupla anlatılmaktadır ki; kendine has inanç ve felsefesinin coşkulu söylemleri insan ruhuna bir neyin uhrevi dokunuşları gibi adeta dalga dalga yayılmaktadır.
Ben "İki Buçuk sayfa"yı bu duygularla okuyup anlatılanları bire bir yaşadım. Sizlerin de beğeniyle okuyup, duygulanacağınızı umuyorum.
Saygılarımla.
Erdoğan Baysal
"İKİ BUÇUK SAYFA" -Artuklu Yayınlatı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder