ROMANDA
ESTETİĞİN EŞİĞİNDEN GİRMEYE ÇALIŞAN GENÇ BİR YAZAR
MERAL
CAN ULUDAĞ
Sevgili Can’la uzun zamana
yayılan bir dostluğumuz, çalışma arkadaşlığımız var. Onu ilk kez Engelliler Derneğini
yayın organı olan YENİ OLUŞUM gazetesinin sorumlu yayın yönetmeni olduğumu
süreçte yakından tanıma olanağı buldum. Daha önce de fuarlar nedeniyle
tanışmıştık ama gazete çalışma süreci kadar yakından tanışmamıştık. Gazetede
yazı yazacağını, özellikle toplumsal yaşamı işleyeceğini da söyledi. Mutlu
oldum. Tabii hemen ona bir yer açtık gazetede. Şu an ne kadar bizimle
çalıştığını hatırlamıyor olsam da uzun bir süreç olduğundan eminim. Onun asıl o
zaman sanatı hakkında çırpınışına tanık olmuş, başarabilmek için kılı kırk
yardığını görmüş, “istersen yardım edebilirim” demiştim.
İnsanları sevmede kendine özgü bir anlayışı
olan Meral CAN, ayni zamanda iyi bir şairdi. Yanılmıyorsan üç şiir kitabı
vardı. Ama o bununla yetinmiyor, daha fazlasını, daha olağanüstüsünü istiyordu.
Bu çok istediği şeyde romandı… “Acaba o aralar, dünyanın en soyut edebiyatının
şiir olduğu söylenseydi, yine de roman yazar mıydı?” diye sorulsaydı, sanırım
yine “evet” derdi, Meral. Çünkü onun yaşamında şiir çok özel bir estetik yapıya
sahip olsa da, yüreğindeki sorgulamaları yeterince yüze çıkaramıyordu. “Ben”
diyordu, “beni, kendimi ve yaşamımı sorgulayıp, topluma yanlış veya doğru yönde
gerçek bir yaşam örneği aktarmak istiyorum. İnsanlar bunu okuyunca yine doğru
ve yanlış konusunda seçim yapabilsinler. Sonuçta doğruyu bulmak ve uygulamak da
değerli bir erdemdir, denesinler... Böyle bir olaya neden olmak da, görevlerin
en güzelidir.” Doğrusu söylediklerinde onu haklı bulmuştum. Çünkü şiir soyut
bir edebi değerdir. O nedenle imgesi daha çok yaşanmak istenilen/istenmeyen
tutkuların hayalidir. Oysa roman kurgu da olsa gerçek bir yaşamdan yola
çıkılmışlığını mutlaka kitabın bir yerinde vurgular… Yani imgesi genelde gerçek
düşlerin ürünüdür. O süreçte bunları aktarmıştım sevgili Meral’e… Belki de benim
bu söylemimden roman yazamazsın anlamı çıkarmıştı. Bilmiyorum ama ben o manada
değil, daha çok uğraş isteyen, araştırma gerektiren, bilgi birikimi
gerektirdiği gerekçesiyle söylemiştim. Gerçek de öyleydi, orta ölçekli bir
roman bir yıldan önce yazılmıyordu. Bu da sabır ve masaya bağlılık gerektiriyordu.
Oysa Meral yapı olarak enerjik bir yapıya sahipti… Belki de benimle bu yönde
bağ kuramayacağını düşündü, kim bilir? Sonuçta iki yıla yakın bir süreç uzak
kaldı benden.
Derken bir gün ona Facebook’ta rastladım.
Merhabalaştıktan sonra derdinin yeniden depreştiğini, mutlaka romanı yazması
gerektiğini, kendisine yardım etmemi söyledi. Zaten ret etmen imkânsızdı.
Arkasından elinde yazılmış bir roman denemsi olup olmadığını sordum, var dedi.
İnternetle gönderdi. Okuyunca apışıp kaldım. Aslında çok güzel bir içkonuşma ve
zıtlıklar tutanağıydı gelen yazılar. Hikâyenin nereye gittiği de rahatlıkla okunabiliyordu.
Bunu kendisine söyledim çok mutlu oldu. Amacım biraz da onu bu yönde
yüreklendirmekti. Daha sonra romanın özet hikâyesini çıkardık, olayları yer ve
zaman göstererek işlemeye başladık. O yazdıkça bana gönderiyor, ben de düzeltip
geri gönderirken yanlışları ve doğruları renkli kutularda açıkça gösteriyordum.
Bu çalışma biçimimiz nerdeyse yedi ayı geçen bir süreyi buldu… Sonuçta bu işin
sandığı kadar kolay olmadığını, bir yolculuk anında bile diz üstünde
yazılabilen şiirin (ki aslında şiiri küçümsediğimden değil, çalışma koşullarının zorluğu nedeniyle) karalama taslağından çok farklı olduğu gerçeğini çıkardığını
söyledi. Bundan ötürüdür ki, roman için iki sefer İzmir’e geldi. Bu gelip gitmeleri onu romanına biraz daha
bağlıyor, bu bağlılığa izafeten de final bölümünü İzmir de sonuçlandırmıştı… Bu
yönde kendisine teşekkür etmeliyim.Çok güzel bir kadirşinaslık örneği sergilemiş.
Romanın tamamlanış açısının ardından biraz da
içerikten söz edeceğim. Çünkü bu söyleyeceklerim, romanın okuyucu ile yakınlaşmasını/buluşmasını
sağlayacaktır. Çünkü dostumun kitabına güveniyor tavsiye ediyorum.
Kitabın anlatım dili çok sade! Anlaşılır bir
üslubu var. Kurguladığı olayları dolambaçlı yollara saptırmadan yalın şekilde
özetliyor. Zaman zaman kullandığı devrik cümleler olayın akışını keser gibi
gözükse de, bu durum okura uzun uzun yol göstermeden öte adeta –kardeşim, ister
beğen, isterse beğenme ama bu iş böyle- dercesine alaysımalı bir ifadeye
dönüşüyor. Tabi bu tür ironik tavırları sergilemek romanda çok önemli, çünkü
söylenilenden ders çıkarılabileceği gibi, yapmasan da olur tavrıyla adeta
okuyanla oyun oynuyor Meral Can… Günümüz insanı böyle post-modern olayları daha
çok seviyor. Çünkü çalışma sürecinin ağırlığından, uzun uzadıya yapılan anlatımlardan
hoşlanmıyor. Onlar az ve öz ama duygusal yönde de derinliği olan anlatımlar istiyor…
Kanımca bu gerçeği bilerek böyle bir anlatımı tercih etmiş Meral Can. Dolayısıyla
bu davranışı yaptığı işi benimsediğinin özel bir kanıtı! Baştan savma bir iş
değil.
“Edebiyat, karma düşünceden tamamen bağımsız
kalarak, yasakların ortaya çıkarılması oyununu çok güzel oynar, gerçeğini çok
güzel yansıtmış Meral. İki başkahramanın geleneksel yaşamın içinden bir şekilde
sıyrılıp değişik yollardan aynı yere gitmeleri, ama ikisinin de bu gerçeği
bilmediği, yıllar sonra tesadüfen yeniden beraber olmaları aşkın kanun tanımazlığını
çok güzel yansıtıyor ve başta söylenen savı da destekliyor... Burası romanın kırılma
noktası aynı zamanda… Bunu sezdirebilmek ustalıktır.
Giriş başlığında “estetik” dedim. Doğru.
Çünkü Meral Canın romanı birey gerçeğini yansıtsa da, edebiyatın estetik
ayağına daha yakın. Bana kalırsa bu yakınlık ya da yatkınlık onun şair olmasından
ve şiiri yapısal olarak çok iyi okumasından kaynaklanıyor. Yoksa şiir üslubuyla
kolay roman yazamaz. Bu gerçeği bilmek gerekir. Bunu da “ RUH TUTULMASI” adlı
kitabındaki –metin her şeyi söylemez. Yani sözün gidebileceği yere kadar gider.
Orada başka bir yer başlar. İşte bizi oraya artık kelimeler değil, yazımın yapısından
esinlenen renk, çizgi, ışık gibi simgesel unsurların özel ahengi götürür- gerçeğini
çok güzel yansıtmaktadır. Bu gerçek bize ancak estetik vurguyla kendini belli
eder. İşte bu özelliği Meralin romanında gördüğüm için böyle söyledim. Gönlümden
geçen şu ki; eğer roman konusunda dersine iyi çalışırsa o, - yapılarında
bulunan belirsizlik yerleri tamamlanmamış, puslu bir görünüş iktifa etse bile,
asırların birbirlerine devredeceği, sönmek bilmeyen ışıklı romanlar yazabilecek
nitelikte bir romancıdır. Çünkü o, romanını duygu yoğunluğu ile yazmakta,
duygunun derinliklerine inerek asıl ayrıntıyı o derinliklerde aramaktadır. Bu
özellikleri RUH TUTULMASI romanın dokuları arasında oldukça fazla gördüm ve
estetik sözcüğünü o nedenle kullandım. Ve… ve severek gerçek duygularımı yeniden sorgulama
gereği duyarak okudum. Sizlerin de RUH TUTULMASINI okuyarak böyle bir gerçeği yakalayacağınızı
umuyorum. Lütfen bu güzel duyguları yaşayın.
Gelecekteki nice estetik romanlara sevgili
Meral Can, kutluyor ve başarının daim olmasını diliyorum.
RUH TUTULMASI
Meral CAN ULUDAĞ
Molakitap yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder