1 Ocak 2016 Cuma


ROMANDA ESTETİĞİN EŞİĞİNDEN GİRMEYE ÇALIŞAN GENÇ BİR YAZAR
                MERAL CAN ULUDAĞ
                Sevgili Can’la uzun zamana yayılan bir dostluğumuz, çalışma arkadaşlığımız var. Onu ilk kez Engelliler Derneğini yayın organı olan YENİ OLUŞUM gazetesinin sorumlu yayın yönetmeni olduğumu süreçte yakından tanıma olanağı buldum. Daha önce de fuarlar nedeniyle tanışmıştık ama gazete çalışma süreci kadar yakından tanışmamıştık. Gazetede yazı yazacağını, özellikle toplumsal yaşamı işleyeceğini da söyledi. Mutlu oldum. Tabii hemen ona bir yer açtık gazetede. Şu an ne kadar bizimle çalıştığını hatırlamıyor olsam da uzun bir süreç olduğundan eminim. Onun asıl o zaman sanatı hakkında çırpınışına tanık olmuş, başarabilmek için kılı kırk yardığını görmüş, “istersen yardım edebilirim” demiştim.
İnsanları sevmede kendine özgü bir anlayışı olan Meral CAN, ayni zamanda iyi bir şairdi. Yanılmıyorsan üç şiir kitabı vardı. Ama o bununla yetinmiyor, daha fazlasını, daha olağanüstüsünü istiyordu. Bu çok istediği şeyde romandı… “Acaba o aralar, dünyanın en soyut edebiyatının şiir olduğu söylenseydi, yine de roman yazar mıydı?” diye sorulsaydı, sanırım yine “evet” derdi, Meral. Çünkü onun yaşamında şiir çok özel bir estetik yapıya sahip olsa da, yüreğindeki sorgulamaları yeterince yüze çıkaramıyordu. “Ben” diyordu, “beni, kendimi ve yaşamımı sorgulayıp, topluma yanlış veya doğru yönde gerçek bir yaşam örneği aktarmak istiyorum. İnsanlar bunu okuyunca yine doğru ve yanlış konusunda seçim yapabilsinler. Sonuçta doğruyu bulmak ve uygulamak da değerli bir erdemdir, denesinler... Böyle bir olaya neden olmak da, görevlerin en güzelidir.” Doğrusu söylediklerinde onu haklı bulmuştum. Çünkü şiir soyut bir edebi değerdir. O nedenle imgesi daha çok yaşanmak istenilen/istenmeyen tutkuların hayalidir. Oysa roman kurgu da olsa gerçek bir yaşamdan yola çıkılmışlığını mutlaka kitabın bir yerinde vurgular… Yani imgesi genelde gerçek düşlerin ürünüdür. O süreçte bunları aktarmıştım sevgili Meral’e… Belki de benim bu söylemimden roman yazamazsın anlamı çıkarmıştı. Bilmiyorum ama ben o manada değil, daha çok uğraş isteyen, araştırma gerektiren, bilgi birikimi gerektirdiği gerekçesiyle söylemiştim. Gerçek de öyleydi, orta ölçekli bir roman bir yıldan önce yazılmıyordu. Bu da sabır ve masaya bağlılık gerektiriyordu. Oysa Meral yapı olarak enerjik bir yapıya sahipti… Belki de benimle bu yönde bağ kuramayacağını düşündü, kim bilir? Sonuçta iki yıla yakın bir süreç uzak kaldı benden.
Derken bir gün ona Facebook’ta rastladım. Merhabalaştıktan sonra derdinin yeniden depreştiğini, mutlaka romanı yazması gerektiğini, kendisine yardım etmemi söyledi. Zaten ret etmen imkânsızdı. Arkasından elinde yazılmış bir roman denemsi olup olmadığını sordum, var dedi. İnternetle gönderdi. Okuyunca apışıp kaldım. Aslında çok güzel bir içkonuşma ve zıtlıklar tutanağıydı gelen yazılar. Hikâyenin nereye gittiği de rahatlıkla okunabiliyordu. Bunu kendisine söyledim çok mutlu oldu. Amacım biraz da onu bu yönde yüreklendirmekti. Daha sonra romanın özet hikâyesini çıkardık, olayları yer ve zaman göstererek işlemeye başladık. O yazdıkça bana gönderiyor, ben de düzeltip geri gönderirken yanlışları ve doğruları renkli kutularda açıkça gösteriyordum. Bu çalışma biçimimiz nerdeyse yedi ayı geçen bir süreyi buldu… Sonuçta bu işin sandığı kadar kolay olmadığını, bir yolculuk anında bile diz üstünde yazılabilen şiirin (ki aslında şiiri küçümsediğimden değil, çalışma koşullarının zorluğu nedeniyle) karalama taslağından çok farklı olduğu gerçeğini çıkardığını söyledi. Bundan ötürüdür ki, roman için iki sefer İzmir’e geldi.  Bu gelip gitmeleri onu romanına biraz daha bağlıyor, bu bağlılığa izafeten de final bölümünü İzmir de sonuçlandırmıştı… Bu yönde kendisine teşekkür etmeliyim.Çok güzel bir kadirşinaslık örneği sergilemiş.
Romanın tamamlanış açısının ardından biraz da içerikten söz edeceğim. Çünkü bu söyleyeceklerim, romanın okuyucu ile yakınlaşmasını/buluşmasını sağlayacaktır. Çünkü dostumun kitabına güveniyor tavsiye ediyorum.
Kitabın anlatım dili çok sade! Anlaşılır bir üslubu var. Kurguladığı olayları dolambaçlı yollara saptırmadan yalın şekilde özetliyor. Zaman zaman kullandığı devrik cümleler olayın akışını keser gibi gözükse de, bu durum okura uzun uzun yol göstermeden öte adeta –kardeşim, ister beğen, isterse beğenme ama bu iş böyle- dercesine alaysımalı bir ifadeye dönüşüyor. Tabi bu tür ironik tavırları sergilemek romanda çok önemli, çünkü söylenilenden ders çıkarılabileceği gibi, yapmasan da olur tavrıyla adeta okuyanla oyun oynuyor Meral Can… Günümüz insanı böyle post-modern olayları daha çok seviyor. Çünkü çalışma sürecinin ağırlığından, uzun uzadıya yapılan anlatımlardan hoşlanmıyor. Onlar az ve öz ama duygusal yönde de derinliği olan anlatımlar istiyor… Kanımca bu gerçeği bilerek böyle bir anlatımı tercih etmiş Meral Can. Dolayısıyla bu davranışı yaptığı işi benimsediğinin özel bir kanıtı! Baştan savma bir iş değil.
“Edebiyat, karma düşünceden tamamen bağımsız kalarak, yasakların ortaya çıkarılması oyununu çok güzel oynar, gerçeğini çok güzel yansıtmış Meral. İki başkahramanın geleneksel yaşamın içinden bir şekilde sıyrılıp değişik yollardan aynı yere gitmeleri, ama ikisinin de bu gerçeği bilmediği, yıllar sonra tesadüfen yeniden beraber olmaları aşkın kanun tanımazlığını çok güzel yansıtıyor ve başta söylenen savı da destekliyor... Burası romanın kırılma noktası aynı zamanda… Bunu sezdirebilmek ustalıktır.
Giriş başlığında “estetik” dedim. Doğru. Çünkü Meral Canın romanı birey gerçeğini yansıtsa da, edebiyatın estetik ayağına daha yakın. Bana kalırsa bu yakınlık ya da yatkınlık onun şair olmasından ve şiiri yapısal olarak çok iyi okumasından kaynaklanıyor. Yoksa şiir üslubuyla kolay roman yazamaz. Bu gerçeği bilmek gerekir. Bunu da “ RUH TUTULMASI” adlı kitabındaki –metin her şeyi söylemez. Yani sözün gidebileceği yere kadar gider. Orada başka bir yer başlar. İşte bizi oraya artık kelimeler değil, yazımın yapısından esinlenen renk, çizgi, ışık gibi simgesel unsurların özel ahengi götürür- gerçeğini çok güzel yansıtmaktadır. Bu gerçek bize ancak estetik vurguyla kendini belli eder. İşte bu özelliği Meralin romanında gördüğüm için böyle söyledim. Gönlümden geçen şu ki; eğer roman konusunda dersine iyi çalışırsa o, - yapılarında bulunan belirsizlik yerleri tamamlanmamış, puslu bir görünüş iktifa etse bile, asırların birbirlerine devredeceği, sönmek bilmeyen ışıklı romanlar yazabilecek nitelikte bir romancıdır. Çünkü o, romanını duygu yoğunluğu ile yazmakta, duygunun derinliklerine inerek asıl ayrıntıyı o derinliklerde aramaktadır. Bu özellikleri RUH TUTULMASI romanın dokuları arasında oldukça fazla gördüm ve estetik sözcüğünü o nedenle kullandım. Ve… ve severek gerçek duygularımı yeniden sorgulama gereği duyarak okudum. Sizlerin de RUH TUTULMASINI okuyarak böyle bir gerçeği yakalayacağınızı umuyorum. Lütfen bu güzel duyguları yaşayın.
Gelecekteki nice estetik romanlara sevgili Meral Can, kutluyor ve başarının daim olmasını diliyorum.
RUH TUTULMASI
Meral CAN ULUDAĞ

Molakitap yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder