6 Ocak 2016 Çarşamba


           ROMANI AŞK MEKTUPLARIYLA BEZEYEN YAZAR

                                        MEHMET YAZICI

Sayın Yazıcıyla, 2011 yılında Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şubesinin tertiplediği bir söyleşi de tanımıştım. Diyeceğini, hiç sakınmadan, her türlü eleştiriye göğüs gerebilen bir olgunluğunu görüp, iyi bir yazın dostu kazandığımı düşündüm, açıkçası... Hatırlarsa o söyleşide, fikirlerini bir takım dini ve felsefi söylemlere dayandırmış, ben de bunun devamlı yapılmasının doğru olmadığını belirtince, biraz kırılır gibi olmuş, sonradan da bu söylemimin neye dayandığını araştırıp –haklı olduğumu ifade edebilecek kadar da dürüst olduğunu anladım. Ara sıra yine aynı kurumun söyleşilerinde karşılaştık. Bir ara “Abi, bir roman çalışmam var, gözden geçirebilir misin?” deyince ilgiyle karşılayıp, “elbette” dedim. Çünkü İlahiyatçı olan bu kardeşimin, toplantılardaki edebiyat yorumlarından duyduğum sevinci, acaba roman çalışmalarından da duyabilecek miyim? Diye bir sorgulama geçti içimden… Çünkü üstadın yaşam felsefesi, az da olsa bize göre değişikti. Bu farklılıklar acaba nerde, ne ölçüde harmanlanıp, bizlere yazılı edebi bir sunum olarak nasıl dönecek diye düşünüyordum. Açıkça söylemem gerekirse, Kaygı verici bir fikirle karşılaşmadım. Gayet aydın, düşüncelerine (haklılığı ölçüsünde) anında açıklık getirebilen, en doğrusu da ne yaptığını çok iyi bilen bir üslupta gördüm Sayın Yazıcıyı... “YAKILAMAYAN MEKTUPLAR” adındaki roman orijinalini çevre baskısıyla, uzun süre meydana çıkaramadığını ama asıl sorunun çevreden kaynaklanan baskı değil, mesleki etik kuralları olduğunu da ince bir nüansla okuyana sezdirmeye çalışıyordu. Neden ne ise ne, ama o sıkıştırılmış bir nesnenin (özellikle de duygusal ağırlığı olanın) uzun süre bir yerde muhafaza edilemeyeceği gerçeğini sosyolojik ve pedagojik ölçülere göre de doğru olmadığının bilincinde, eğer yaşanmışlıklarda bireysel ya da toplumsal bir değer varsa bunun paylaşılması gerektiği düşünüp kitabını yayınlamıştı…
Belirli bir zamanın geniş bölümünü yansıtan “Yakılmayan Mektuplar” tema olarak duygusal bir içerik taşımakta… Açıkçası güzel ve ilkeli bir aşkı; sevinçleriyle, üzüntüleriyle, heyecanlarıyla özellikle de feragat yönüyle tatlı, duru ve insanı sürükleyen bir nitelikle öykülenmekte… Gelenekler, görenekler, yöresel anlayışlar (kriterler) de var temada. Özellikle Karadenizli bir gençle, Aydınlı bir gencin sevda anlayışlarının yüze çıkarılışı, onunda ötesinde, değerlendirme ölçüsünde ne kadar farklılıklar olsa bile aşkın hipotenüsünde birliğin sağlanması gerçekten okumaya değer bir yazım.
Kitabın düzeltisini ben yaptım. Basımı da Sam yayınlarınca gerçekleştirildi. Elinize aldığınızda okkalı bir nitelik taşıdığını göreceksiniz ama onun esas okkalığı, dış görünüşünden çok içinde verilen bilgilerin niteliği ve çok anlam taşımasında… Belki süper bir fizyolojik eforu yok ama okuyana anlatılan konuların dinsel süzgecin içinden de geçirilerek tatlı, zaman zaman mistik bir algı niteliği taşıması, bence okumaya değer olduğunun en güzel yanı… Her şeyin varlığı kadar, yok oluşunun da bir anlamı olduğu, işte bu anlamın bile büyük bir değer ifade ettiği, o nedenle bütün yaşanmışlıklara insanların saygı göstermesi gerektiğinin vurgulanması küçümsenemeyecek bir felsefi yaklaşım. İşte benim yüreğimi baskılayan da bu yönü. Bakın, bu söylemimde haklı olduğumu göreceksiniz. Sayın Yazıcının deyişine göre YAKILMAYAN MEKTUPLARIN içeriğinin ölçüleri nasıl planlanmış:
 Vuslatı almadan, gönül mahzeninde otuz yıl saklanan, saf temiz ve günahsız bir aşkın haykırışı,/ tahterevalliye benzeyen bir dünya hayatının ilginç bir palanlı rastlantısı /günlük hayatın gerçek yaşanmış tablolarına tanık olma / İki neslin bir gönül macerası… Bırakın kitabın tamamını bu konu başlıklarını okumak bile insanı daha kitaba başlamadan heyecanlandırıyor. Bunların dışında romanın kurgusu oldukça iyi planlı yapılmış. Özellikle Mektuplu roman olmasının ilkesine çok güzel uyulmuş. Dolaysıyla blog halinde verilmiş mektuplar. Bu bir kuraldır. Dahası mektuplu romanın dünya edebiyatında kabul gören en güzel sürümüdür. Sonra karakterler, ismiyle hitap edilmesi bile onun içdünyasının ne olduğunu adeta haykırıyor insanın yüzüne. İnanç konusundaki totemden öte saygı gerektiren söylemler bir gülün üzerine serpilmiş su damlaları kadar etkileyici ve güzel görünüyor. Hikayenin tamamından çok, yeri geldiğinde göze çarpması yaşamın her yönüyle güzel olduğu vurgusunu anımsatıyor insana… Hangi yönden bakarsanız bakın, gerçekten ben böylesine karma bir bilgi birimi olan kişinin, bilgilerin hiçbirinin ucunu kaçırmadan, bizlere okunacak ölçülü bir roman çıkarmasından mutlu olduğum kadar severek de okudum. Dili, diyalogları ve dil kuralları, hepsi yerinde… Belki elinize aldığınızda kapak kompozisyonundan pek bir şey anlayamayacaksınız ama sayfaları çevirmeye başladığınızda YAKILMAYAN MEKTUPLARI çok beğeneceksiniz, bittiğinde de böyle bir yaşamı ben de yaşadım/ yaşayacağım duygularıyla sevgili Mehmet YAZICI’YA teşekkür edeceksiniz. Teşekkür ederim Mehmet Yazıcı, okuyucularına böyle güzel bir eser kazandırdığın için. Sizi kutlarken başarılarınızın devamını diliyorum.

Mehmet Yazıcı
Yakılmayan Mektuplar
Sam Yayınları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder